Eğer geçtiğimiz yaz patlak veren Gezi Parkı protestoları tek bir şeyi ispatladıysa, o da sosyal medyanın ve özellikle Twitter’ın gücüdür. 31 Mayıs’ta ülke çapına yayılan protestolar karşısında anaakım medya sessizliğini korurken Twitter kullanıcıları gösterilerden mesajla, resimle, ve video görüntüleriyle canlı yayın yaptılar. Keskin sözleriyle protestoların şiddetini arttıran Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Twitter’ı “toplumun başına bela” ilan etmesi biraz da bu yüzdendi.
Başbakan’ın sosyal medya ağlarına bu kadar sert bir şekilde yüklenmesinin asıl sebebi partisinin Twittercılara etkili bir şekilde cevap verememesiydi. Ancak şu aralar AKP’nin sosyal medyayla ilgili zayıflıklarından gerekli dersi çıkardığı anlaşılıyor.
Barın Kayaoğlu, Virginia Üniversitesi Tarih Bölümü’nde doktora adayıdır. Geçen sene Yale Üniversitesi’nin Uluslararası Güvenlik Çalışmaları programında Smith Richardson Vakfı bursuyla misafir araştırmacı olarak görev yaptı. Kendisini Twitter’dan (@barinkayaoglu) ve Facebook’tan (Barın Kayaoğlu) takip edebilirsiniz.
Gezi Parkı protestoları sonrasında ortaya atılan “Erdoğan ve AKP zorda” iddialarının abartılı olduğu iyice belli oldu. Son olarak AKP’li bir milletvekilinin başkanlığını yaptığı bir düşünce kuruluşunun yayınladığı rapor, iktidar partisinin sadece gücünü muhafaza ettiğine değil, aynı zamanda olası bir rota değişikliği yapacağına da işaret ediyor. Bu rota değişikliği ise Türkiye’de önümüzdeki sene yapılacak belediye ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini çok ciddi bir şekilde etkileyebilir.
Barın Kayaoğlu Virginia Üniversitesi Tarih Bölümü’nde doktora adayı ve Yale Üniversitesi’nde Uluslararası Güvenlik Çalışmaları programında misafir araştırmacıdır. Kendisini Twitter’dan (@barinkayaoglu) ve Facebook’tan (BarınKayaoğlu.com) takip edebilirsiniz.
Eğer Başbakan Erdoğan’a inanacak olursak, protestoların arkasındaki isimler “faiz lobisi,” “yabancı güçler,” ve Türkiye içindeki “işbirlikçiler.” Başbakan’ı destekleyenlerin elinde daha da ilginç isimler var: olayları güya kışkırtan Amerika, Britanya, Fransa, İran, İsrail, Rusya, ve Suriye ajanları.
Bu kadar farklı çıkarları ve öncelikleri olan ülkeler Türkiye’yi bu kadar çabuk ve kolayca karıştırmak üzere nasıl anlaştılar, bunu bilmiyoruz.
Ancak Başbakan Erdoğan’ın komplo teorilerine sarılması çok garip bir çelişki içeriyor: 2002’de iktidara geldiğinden beri Başbakan’ın en önemli önceliği Türkiye’nin küresel yatırımcılarla ve yabancı ülkelerle ilişkilerini düzeltmek olmuştu.
Peki Başbakan’ın amacı ne? Çankaya. Ortamı germesi de bu amaca hizmet ediyor.
Her ne kadar sivri dili eskiden beri kendisini gösterdiyse de, Başbakan’ın öfkeyi bilinçli olarak bir “siyasi harp sanatı” olarak kullanması 2007-2008 döneminde başladı. Önce elektronik muhtıra, ardından Cumhuriyet mitingleri, ve son olarak da AKP’ye karşı açılan kapatma davası Başbakan’ı artık ülkenin bütün kesimlerine değil, sadece kendi dünya görüşünü paylaşanlara güvenebileceği konusunda ikna etti. Başka bir deyişle, artık Erdoğan’ın derdi çoğulculuk değil – normalde AKP’ye oy vermeyecek olan ancak muhazakar olan kitleleri yanına çekerek çoğunluğu sağlamak. Erdoğan’ın Perşembe’den beri yaptığı konuşmalarda yalan olduğu ispatlanan göstericilerin “camide bira içtikleri” veya “polise saldırdıkları” iddialarını tekrar tekrar zikretmesi bu yüzden. Bu tür ifadelerin sadece AKP’lileri değil diğer muhafazakar kesimleri de öfkelendireceğini çok iyi biliyor Başbakan. Bu ortamda göstericilere karşı oluşabilecek tepkinin kendisine siyasi rant olarak döneceğinin de farkında. 2007 seçimlerinden ve 12 Eylül 2010 referandumundan önce yaptığı gibi mağduru oynamasının sebebi de bu.
Çankaya İçin Ülkeyi Yakmak
Ancak Erdoğan’ın şöyle bir problemi var: bugüne kadar kendisine çok iyi hizmet etmiş olan ortamı germe taktiği geri tepebilir. Zira şu ana kadar protestolarda (polisin yaptıklarını saymazsak) istisnai olarak ortaya çıkan şiddet genişler ve kontrolden çıkarsa Başbakan’ın 2014’te cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kullanacağı “ülkeye asayiş ve ekonomik büyüme getiren adam” imajı çok ciddi yara alır.
Bu da Erdoğan’ın olası seçim stratejisini riske sokar. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Başbakan’ın amacı muhtemelen ikinci tura gerek kalmadan oyların yüzde 50’den fazlasını alarak Çankaya’ya çıkmak olacaktır. Zira ikinci tura kalmak Erdoğan için çok büyük bir risk arz ediyor. CHP ve MHP ideolojik, kavgacı, ve ayrıştırıcı değil, toplumun geniş kesimlerince saygı gören bir bürokratı, sanatçıyı, veya üzerinde “darbeci” lekesi olmayan emekli bir generali aday gösterirse (Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü yeniden aday göstermeleri de çok akılcı olur), seçmenin ikinci turda diğer adayı Erdoğan’a tercih etmesi ihtimal dışı değil.
Başbakan’ın “ten minıt” düşünmesi gerek.
Dolayısıyla Başbakan Erdoğan’ın şu an kendisine sorması gereken iki soru şu: Çankaya’ya çıkmak için Türkiye’yi yakmaya değer mi? Yanan bir Türkiye kendisini Çankaya’yla ödüllendirir mi?
—
Barın Kayaoğlu, Virginia Üniversitesi Tarih Bölümü’nde doktora adayı ve Yale Üniversitesi’nde Uluslararası Güvenlik Çalışmaları programında da misafir araştırmacıdır. Kendisiyle bağlantıya geçmek için buraya tıklayın.